DiziFilmSinema
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

DiziFilmSinema

Forumumuza hosgeldiniz...
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 425
Kayıt tarihi : 27/05/08

Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler   Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeSalı Mayıs 27, 2008 12:57 pm

Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne:
27 Mayıs: Aramızda dolaşan hayalet


Arada sırada karşımıza çıkan sapmalara, rahatsızlıklara bakıp bütün kurumları ile devleti, toplumun her kesimini, sorumluluk sahiplerini bir hasta gibi yatağa yatırsak... Sonra, psiko-analiz tekniklerini kullanıp bugünkü arızaların kaynağına inmeye kalksak... Geçmişe dönsek... Çocukluk yıllarına ait, bugün karşılaştığımız hastalıkların asıl sebebi olan büyük travmayı arasak... Toplumun ve ülkenin her kesiminde bugün yaşadığımız akıl dışı durumların tek sebebi olarak karşımıza 27 Mayıs 1960 tarihi çıkacaktır.

Aradan geçen 48 senede hesabını göremediğimiz bu meş'um olay, elimizi attığımız her alanı sakatlayan ve bir türlü onaramadığımız tahribatların kaynağıdır. Bu tarih, bir yıkımın adıdır. Eğer bir karşılaştırma yapılacaksa, Moğol ordularının Anadolu'nun her tarafını yakıp yıktıkları, taş üstünde taş bırakmadıkları günlere benzer bir yıkımdır bu. Bir fil sürüsü önce bir züccaciye dükkânına girmiş, oradan çıkıp gülistanı harap etmiş, sonra milletin varı-yoğu olan bağı-tarlayı ot bitmez hale getirmiştir. 27 Mayıs bir yıkımdır. Bu topraklara yüzyıllardır egemen olan ortak akıl, o gün iflas etmiştir. Bir toplumun özgüveni yerle bir edilmiştir. 150 yıldır varını yoğunu ortaya koyarak ayakta kalmayı başarmış asil bir millet, bir günde Orta Afrika'daki ilkel bir kabile toplumu haline getirilmiştir. Birlikte yaşama irademizi temsil eden, yüzyılların birikimi olan devlet terbiyemizin ve geleneğimizin yerini kabile alışkanlıkları almıştır. Hukuku var etmiş ve hukukla var olmuş bir millet, o gün orman kanunlarına teslim olmuştur. Aradan geçen 48 yıl, 27 Mayıs'ın yol açtığı tahribatı onarmamıza yetmedi. Bu gün ilerlememizi engelleyen, ayağımıza takılan her şey 27 Mayıs'tan kalma. Darmadağın olanları sağlıklı bir şekilde yeniden inşa etmemiz daha uzun bir zaman alacağa benziyor; belki yeni bir 48 yıl da yetmeyecek.

Aklını kaybeden toplum

Şizofreni, gerçeklik duygusunun kaybedilmesidir. Gerçekler çok ağır geldiği zaman, hayatı sürdürebilmenin yolu gerçekleri yok etmektir. 27 Mayıs, bizim yakın tarihimizdeki tahammül edilemez gerçeğimiz. Medenî ve olgun bir topluma çok ağır gelen bir gerçek. Bütün 60'lı ve 70'li yılları istila eden saçma sapan ideolojiler, bu kaldıramadığımız ağır gerçekler yerine inşa ettiğimiz şizofrenik dünyanın köşe taşları oldular.

Tarihin tanık olduğu en eski devletlerden birinde, görmüş-geçirmiş, feleğin her türlü çemberinden geçerek olgunluk kazanmış bir toplumda, en köklü devlet ve hukuk geleneğinin yaşadığı bir ülkede, bir gün sabaha karşı 38 subay emirlerindeki askerleri ve silahları kullanarak, "silahlı ayaklanma"ya girişiyor. Talihleri yaver gidiyor. Meşrû yönetimi devirip, devlete el koyuyorlar. 38 kişiden meydana gelen bu silahlı çete, devletin yönetimini üstleniyor. Bürokrasiyi, yargıyı itaat altına alıyor. Anayasal düzeni değiştiriyor ve yeni bir düzen tesis ediyor. 38 kişilik bir çetenin gasp ettiği iktidarı yargılamak için seferber edilen yargı, asgarî düzeyde adaleti işletebilecek bir yargı olmaktan çıkar. Nitekim Yassıada'da çıkmıştır. Bu çetenin tesis ettiği devlet düzenine hukuk, yani anayasa inşa edecek hukukçular hukukçu olmaktan çıkarlar; nitekim çıkmışlardır. Bu çetenin emirleri doğrultusunda devlet cihazını işleten bürokrasi, bildiği her şeyi unutmak zorundadır. Nitekim unutmuştur. Üsteğmeninden albayına, 38 subayın cunta oluşturup devlet yönetimini ele geçirdiği bir ülkenin ordusu, sahip olduğu en değerli şeyi, yani disiplinini kaybetmiştir. Nitekim, Genelkurmay Başkanı'nın bir teğmen tarafından tekmelendiği bir ordu, hiyerarşisini yeniden kurmak için baş etmeye çalıştığı yığınla cuntadan sonra bir de hiyerarşik darbe derdine düşmüştür. Cuntaya fetva yetiştirmek üzere seferber olan bir üniversitede, silaha teori üretmek üzere kaleme sarılan üniversite hocasında bilim ahlakı kalmaz. Cuntaya ideoloji yetiştirmeye çalışan aydından ise kendisine bile hayır gelmez. 27 Mayıs bunların hepsini, bir tek hamlede Türkiye'ye yaşatmıştır.

Marjinallere, her toplumda rastlanır. Marjinallik bir tür hastalıktır. Topluma, toplumun sağlıklı bir şekilde yoluna devam etmesine hizmet eden düzene, kurallara ve sağduyuya karşı çıkan birileri her zaman bulunur. Ne Türk tarihinin, basit bir sapma gibi görünen kazan kaldırmaları ne de İttihat Terakki gibi bir siyasî fırkanın iktidara el koyması askerin siyaset üzerindeki ağırlığına delil değildir. Türkiye'yi Türkiye yapan, Kurtuluş Savaşı gibi ateşle imtihanını bile halk iradesine raptetmesidir. 27 Mayıs, marjinal olanın ülkede ipleri eline geçirmesinden başka bir şey değildir. Kaynağı, geleneği, örfü, terbiyesi olmayan yeni yetme devletlerde görülen askerî yönetimlerin bir benzeri Türkiye'de iktidarı ele geçirmiştir. Cumhuriyet'in ulus-devlet anlayışına uygun bir şekilde tarihi yeniden yazdığını öne sürenler, asıl 27 Mayıs'ın altüst ettiği tarihi görmelidir. 27 Mayıs'a kadar tek parti dönemi de dahil olmak üzere doğal seyrinde devam eden tarih, o tarihten sonra marjinal olanın egemenliğinde yeni bir rotaya girmiş ve yeniden yazılmıştır. 27 Mayıs ile birlikte marjinallik köşe başlarını tutmuş ve o günden bugüne Türkiye'yi esir alan bu marjinallik tasfiye edilememiştir. Her gün yeniden ısıtılıp önümüze konulan rejim sorunlarının, bir siyasî düzenin temellerine dair asgarî mutabakatın yerleşememesinin arkasında, devletin kurumlarının bu marjinallikler üzerine inşa edilmesi yatmaktadır. Marjinalin sahip olduğu hukuk, bugünün marjinalliklerini de iddia sahibi yapmaktadır.

Demokrasi üzerine yerleşen askerî vesayetin arkasında, bu marjinal gelenek vardır. 27 Mayıs'tan bugüne sandıktan çıkan iktidarların hepsi, bu marjinalliğin kurumlaştığı vesayete toslamıştır. 48 yıldır bu marjinallik, 27 Mayıs günü ezberine aldıklarını tekrarlamaktadır. "Türkiye'de kardeş kavgası vardır...", "Laiklik tehlikededir...", "Ülke bölünmek üzeredir...", "Düşmanlar ve tehlikeler dört yanımızı sarmış, iktidarlar da aymazlık içindedir..." Bu iddialara ikna olabilmek için toplumun da marjinalleşmesi gerekmiştir. 27 Mayıs'ın en güçlü tortusu, bu marjinalliği topluma dayatmak olmuştur.

Cumhuriyet'in saltanat merkezleri

27 Mayıs kendi marjinalliğine ortak ararken, çok partili hayatla birlikte demokratik bir istikamet kazanan kurumları baştan çıkardı ve bunun için bağımsız saltanat alanları açtı. Üniversite ve yargı, 27 Mayıs'ın himayesinde oligarşik bir yapıya evrildi. Her ülkede özgürlükler, yargının korumasında ve üniversitenin öncülüğünde gelişir. Türkiye'nin bugün yaşadığı talihsizliklerin başında, özellikle bu iki kurumun, demokrasi ile doku uyuşmazlıkları bulunuyor. Bu uyuşmazlığı yaratan ve kalıcı hale getiren ise 27 Mayıs'tır.

27 Mayıs, üniversitede büyük bir kıyıma ve tasfiyeye girişmiştir. Geride kalanlar, 27 Mayıs'a hukuk ve ideoloji yetiştirmek için çırpınırken, üniversite kürsülerinin itibarını da beş paralık etmiştir. Üniversite sahip olduğu en değerli şeyini, yani itibarını 27 Mayıs marjinallerinin ayakları altına sererken karşılığında dokunulmazlık ve saltanat alanı elde etmiştir. Üniversitelerimizin geçmişte yaşadığı ve bugün sürdürdükleri geleneklere yansıyan en esaslı kırılma budur. Demokrasiden ve özgürlüklerden haz etmeyen üniversitenin ve darbelere övgüler düzen akademisyenlerin geçmişi, 27 Mayıs'ın bahşettiği bu saltanatın karşılığıdır. Yüzyıllar boyu devlet yönetmeyi adaleti tesis etmek olarak gören bir hukuk geleneğimiz var. Kurtuluş Savaşı'mız bile, az gelişmiş ülkelerde görülen gerilla savaşı şeklinde değil de, Büyük Millet Meclisi'nin ürettiği hukukla yürütülmüştür. 38 kişiden oluşan çetenin 27 Mayıs günü iptal ettiği bu hukuk ve adalet geleneğini bugün hâlâ arıyoruz.

27 Mayıs halka karşı yapıldı. Halk egemenliği ideali, 27 Mayıs cuntasının postalları altında ezildi. 27 Mayısçıların kendilerine benzeterek kurdukları düzen, halkın siyasete katılımını mümkün olan en asgari düzeyde tutacak bir düzendi. Halkın iradesinin tecelli ettiği meclis, kendi içinde parçalandı, iki meclisli bir düzene geçildi. Saltanat düzenini hatırlatır şekilde Senato'ya, "kontenjan senatörü" unvanıyla âyân meclisi gibi atamalar yapıldı, ihtilalciler bu meclisin tabii üyesi oldu. Meclis kanun yapamaz, hükümet icraatta bulunamaz hale getirildi. Demokratik iktidar üzerindeki askerî vesayet, Millî Güvenlik Kurulu ile kurumlaştı. Üniversite, demokrasinin karşısında, görevi vesayet düzenini desteklemek olan seçkinlerin saltanat sürdüğü bir destek birliğine dönüştürüldü. Yargı, halk iradesini ve demokratik kurumları dengeleyen ve frenleyen bağımsız bir iktidar alanı olarak yeniden kurumlaştı. Anayasa Mahkemesi, demokratik iktidar üzerinde hukuk denetiminden ziyade bürokratik bir denetim merkezi olarak icat edildi.

Sonuçta 27 Mayıs'ın çarpıklıklarından koskoca bir devlet düzeni üretildi. Bu düzene meşruiyet kazandırmak için "rejimi koruma ve kollama" görevi kurumlaştı. Halk ve halkın iktidarı rejime yönelik tehditler olarak peşinen mahkûm edildi. "Rejim bekçiliği" bürokratik vesayetin gerekçesi oldu. Bunun için "laiklik ve cumhuriyet değerleri" bir hukuk devletinin esasları olmaktan çıkartıldı, herkese zorla dayatılan totaliter bir ideoloji olarak yeniden formüle edildi. Laikliğin herkese dayatılacak bir "yaşam biçimi" olarak takdim edilmesi, hukukun çok uzağında, ideolojiler dünyasının keskin bıçakları altında şekillenen bu vesayet dünyasını özetler.

Siyaset, bu vesayet düzeni altında kendi dengelerini hâlâ oluşturamadı. Halk desteği aramak yerine, bu vesayetin şemsiyesinde devlet iktidarına yakın olmak ve devlet iktidarını yaşatmak rolünü üstlenen CHP'nin "normal" bir demokrasi aktörü haline gelememesinin arkasında da 27 Mayıs duruyor. Siyaset ve devlet alanında çok sık tekrarlandığı için alıştığımız, kanıksadığımız ama akla ve mantığa zararlı her şey bize 27 Mayıs'ın armağanı. Diken battığı yerden çıkar. Öyleyse, şu toplumsal şizofreninin kıskacından çıkıp, her şeyi yolundan çıkartan bu meş'um olayla tepeden tırnağa hesaplaşmamız lâzım. Bugün yaşadığımız sorunların, anlaşmazlıkların ve gerginliklerin tamamı 27 Mayıs'ın bakiyelerinden başka bir şey değil.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://dizifilmsinema.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 425
Kayıt tarihi : 27/05/08

Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler   Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeSalı Mayıs 27, 2008 12:59 pm

'Tanrı uludur' mu Menderes'i astırdı?


27 Mayıs 1960 darbesiyle 10 yıllık iktidarı sona eren Demokrat Parti Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes'i 'Arapça ezan' mı astırdı?

1932 yılından başlayarak tam 18 yıl aslından koparılarak, köy, kasaba ve şehirlerde imamların başında birer hafiye tutularak okutulan Türkçe ezan, 1950 yılında Demokrat Parti’nin başa gelmesiyle orijinal hali olan Arapça’ya dönmüştü.

Millete verdiği vaadini yerine getirerek ezanı yeniden orijinal halinde okutturan Başbakan Menderes, belki de ‘Arapça ezanı geri getirerek’ idamının da fermanını imzaladı. Zira, orijinal haline geri getirilen ezanı, Anadolu’daki halk büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılarken, Osmanlı’yı yıkan ‘darbeci’ ve ‘mason’ güdümlü İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin uzantıları, Menderes’e diş bilemişlerdi.

İşte, darbecilerin 1950’den 1960 kadar tam 10 yıl bekledikleri an 27 Mayıs’la geldi ve Başbakan Menderes tutuklanarak Yassıadaya götürüldü. 17 Eylül 1961’de idam edilen Menderes, ‘masonik’ İttihat ve Terakki zihniyetinin temsilcileri tarafından ağır bir cezaya çarptırıldı. Menderes, 10 yıllık iktidarı boyunca gerçekleştirdiği en önemli icraat olan ‘Arapça ezana geri dönüş’ bir anlamda, idam fermanının imzalanması oldu.

Darbeyi gerçekleştiren komitenin başında olan Orgeneral Cemal Gürsel’in o dönemde söylediği sözler, Menderes’in de ne için asıldığına ilişkin önemli ip uçları veriyor. Gürsel, Türkçe Kuran hakkında: “ Türk halkının Kuran-ı kendi dilinde bilmesi önemlidir.” Gürsel’in ‘Türk halkının Kuran-ı kendi dilinde bilmesi önemlidir’ sözleri, düşünüldüğünde çok mantıklı gelse de, arkasında yatan anlam, İslam’ın tamamen Türkçeleştirilerek ‘güdük’ bir hale sokulmasıdır.


Habervaktim, aslından kopartılarak Türkçeleştirilen ve bu yüzden semantik bütünlüğünü kaybeden ezanın Türkçesini sizler için hazırladı. Siz dinleyin ve karar verin.

http://www.habervakitim.com/videovak...id=turkce_ezan

http://www.habervakitim.com/videovak...ail_cosar_ezan

http://www.habervakitim.com/videovak...d=colasan_ezan


habervaktim.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://dizifilmsinema.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 425
Kayıt tarihi : 27/05/08

Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler   Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeSalı Mayıs 27, 2008 12:59 pm

MENDERES MİLLETE ŞİKAYET ETMİŞTİ
Tamamen darbe yanlısı kışkırtıcı yayınlarla dikkat çeken medyanın verdiği rahatsızlığı Merhum Adnan Menderes, ulusa sesleniş konuşmalarında da açıkça ifade ediyor. İşte Menderes’in, dönemin medyasının darbe kışkırtıcılığından dert yandığı konuşmalarından bazıları:

“Sayın vatandaşlarım; Son iki gün içindeki hadiselerin ayrı bir ehemmiyet arz ettiği ve türlü yalan şayiaların hususi maksatlarla ortaya çıkarıldığı sıralarda sizlere bildirmek vazifesini kendim bizzat yerine getirmek üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum. Hemen arz edeyim ki, sizlerden bazı ricalarım olacaktır. Bu gibi zamanlarda memlekette karışıklık çıkarmak isteyenler ve bugünkü hadiselere teşebbüs etmiş olanlar bir taraftan, diğer taraftan da memleketin düşmanları adeta elele vererek ortalığı her an her saat başında bir takım yalan ve maksatlarına göre uydurulmuş haberler yaymak suretiyle gayelerine erişmek istiyorlar.”

BU GİBİ HABERLERE İNANMAK KATİYEN CAİZ DEĞİLDİR
“Bu gibi haberlere inanmak katiyen caiz değildir. Bu gibi haber ve havadislerle şayet tanımadıklarınız yahut iyi niyetle hakkında kanaat sahibi olmadığınız kimselerse, memlekette kargaşalık çıkarmak maksadıyla yayınlanan bu gibi haberlerde mecrasını takip edip merkezlerine kadar girebilmek için hükümet makamlarına ve vazifelilere derhal malumat vermek suretiyle yardım etmenizi rica ederim. Yalan haberleri ve heyecan yaratmak için uydurulan hesaplı şayiaları ve dedikoduları kökünden kurutmak üzere alınacak tedbirlerin yanında hükümet çözümler veya beyanlar yayınlamak suretiyle vaziyetten vatandaşlarımızı sık sık haberdar edecektir. Nitekim ilk tebliğ, bugün dahiliye vekaleti tarafından neşredilmektedir.”

BU BOZGUNCULARA KARŞI ZABITA KUVVETLERİNE YARDIMCI OLUN
“Aziz vatandaşlarımdan ikinci istirhamıma gelince, tertipçi ve bozguncular tarafından şurada burada girişilecek tertipli hareketlere karşı metanet ve itidalinizi muhafaza ederek bu gibi bedbahtları cüretlerinde ve cefalarında yalnız bırakmanız ve hatta icap ederse zabıta kuvvetlerinin vazifelerini ifa hususunda kendilerinden hiçbir yardımı esirgememenizdir.”

BAZI GAZETECİLER KARDEŞLERİNE DÜŞMAN GÖZÜYLE BAKIYORLAR
“Aziz ve muhterem vatandaşlarım; Derhal ifade edeyim ki, İstanbul’da ve Ankara’da çıkarılmak istenen hadiseler; memleketin huzuruna, asayişine ve selametine karşı girişilmiş ağır ve vahim suikastlardır. Bunların tertipçileri olduğu gibi işi iyice bilmeden ve anlamadan kendilerini tertipçilerin aleti haline sokmuş bulunanlar da vardır. Genç mekteplilerimiz üzerinde bir zamandan beri teşkilatlı ve hesaplı surette yapılmakta olan tahrikler artık meş’ul neticeler göstermektedir. Bu manzara ve hadiseler memleketin bir takım genç ve masum evladının tahrikçi ve tertipçilerin nasıl aleti haline getirildiği hakkında açık bir fikir vermeye kafidir sanırım. Fakat bu tahrikçi ve tertipçilerle bunların aleti haline getirilmiş olanların teşkil ettiği iki ayrı zümreden başka bir de üçüncü zümre vardır ki, bunu da kaydetmeden geçmeyeceğim. Bu üçüncü zümre, yine bir zamandan beri dahili tahrik ve kışkırtma politikasına maruz bırakılmış olan bir takım mutaassıp gazetecilerdir. Bunların, aynı vatanın evlatları olan kardeşlerini bir düşman gibi görme gafletine düşürüldüklerini, içlerinde tutuşturulan kin ve husumet ateşiyle gözlerine bir ihtiras ve gaflet perdesinin çekilmiş olduğunu, bu suretle de ve sun’i telkinlerle harekete geçirilmiş bir heyecanın baskısı altında hizmetlerinin büsbütün işlemez hale geldiğini görmekteyiz. Bunlar, aynı vatandaki kardeşlerini düşman telakki eden bedbahtlardır.”

SAYILARI ZERRE KADAR AMA MÜHİM NOKTALARDA TOPLANMIŞLAR
“Bunların hepsi, yani tertipçiler ve tertibe ilk elden alet ve vasıta haline getirilenler de, gözü dönmüş parti mensuplarının da huzur isteyen milyonlar ve milyonların arasında ancak birer zerreden ibaret kalır. Fakat, dikkat edelim ki onlar, mühim noktalarda toplanıverdi ve suni topluluklar vücuda getirmek suretiyle, teşkilatlı hareket etmek yolundan bir şeyler elde etmenin imkanına inanmış veya inandırılmış olan bedbahtlardır.”

BUNLARA KARŞI MÜCADELEDE KARARLIYIZ
“Muhterem ve aziz vatandaşlarım; Bunlar, nizam ve devlete karşı gelmenin ne demek olduğunu anlamakta gecikmeyeceklerdir. Bunlar zavallı başlarını nizamın sarsılmaz kayalarına vurarak kendilerine gelecekler ve fakat korkarım ki bu bedbahtlar biraz geç kalmış olacaklardır. Memleketin asayiş ve selametiyle vatandaşlarımızın huzur ve iyi niyetiyle oynanamaz. Bu huzur ve iyi niyetin ve bozulmasına çalışılan sükun ve asayişin muhafazasında hükümetimiz son derece azimli ve kararlıdır. Sevgili vatandaşlarım; Hükümetin tebliğ ve beyanlarından ayrı olarak icap ettikçe sizlere bizzat hitap etmek için yine huzurunuzda olacağım.”

BİR GÜN SONRA YİNE ULUSA SESLENİŞ KONUŞMASI
“Muhterem vatandaşlarım; Her an ve her saat başında yalan haberle bir takım korkunç şayialar çıkarılmak suretiyle, heyecan yaratmak ve bu heyecan vasatında bir takım kışkırtmalar da yaparak hadiseler çıkartılmak istenmekte olduğunu ve bu yıkıcı faaliyetlerin belli merkezlerden idare edilmekte bulunduğunu, dünkü konuşmamda arz ve ifade etmiştim. Bu şayialara, bu yalan haberlere inanılmamasını, hatta bunlara inananların alakalılara ve vazifelilere ihbar edilmesini de ayrıca rica etmiştim.”

AZGIN AZINLIK O GÜN DE ABARTILMIŞ
“Filhakika, ortada hiçbir şey yokken hadiseler çıkarabilmek için ancak bu yollara ve bu usullere müracaat olunur. Kandırılması en kolay olan ve toplantı halinde bulunan zümreler seçilmek suretiyle bunların üzerinde daimi surette yıkıcı propagandalar teksif edilir ve bunlar kötü bir zümre bile olsalar, 30 milyonluk Türkiye’nin hacmine ve ebadına nispetle bir zerre dahi teşkil etmese de bunlar sanki teşkilatlı ve vurucu bir kuvvetmiş gibi ele alınarak bir memleketin kaderi üzerinde pervasızca oynayabilme imkanlarının aranmasına ve bu yolların araştırılmasına çıkılır. İstanbul ve Ankara’mızda iki gündür yaratılmak istenen hadiselerin kısaca izahı ve manası işte bundan ibarettir. Bu memlekette bir takım ayaklanma hareketleri için vasat ve şartlar hiçbir suretle müsait değilse profesyonellerin, bu işlerin esnafı olanların tutacakları yol işte budur. Güzelim memleketimizde ayaklanmalar için hiçbir sebebin mevcut olmadığı aşikar.”

HÜRRİYETSİZLİK DÖNEMİNİN SANCILARI
“Memleketimiz eski devrin o hürriyetsizlik ikliminden çıkıp çok partili bir idareye kavuşmuştur. Binaenaleyh o hürriyetsizliğin, tek parti tahakkümünün ve seçim yapmadan iktidarda olmanın, seçim yapıldığı taktirde ise rey sandıklarını nasıl kırılıp onbinlerce mazbatanın nasıl tahrip edildiğinin ve nasıl reylerin çalınıp millet iradesinin ayaklar altında çiğnendiğinin türlü ve aşikar misallerini görmüş ve yaşamış bir memleketiz. Bu iklimin içinden çıkıp gelmekteyiz. Diğer taraftan sefalete mahkum olmanın bu memleketin kaderi olduğuna inanmışçasına ve bunu kabul etmişçesine çeyrek asrın içinde memleketin meselelerine ve vatandaşın ihtiyaçlarına medeni ve ileri bir hayata kavuşmanın icaplarına nasıl omuz silkercesine lakayt kalındığını görüp yaşamış olan bir memlekettir.”

“MİLLETİ AYAKLANMAYA ÇAĞIRIYORLAR”
“Türkiye ve Türkiye’miz bugün asırlarca yapılamayanların on sene içerisinde nasıl yapıldığını, memleketin bir baştan öbür başa her birisi bir kıymet olan sayısız eserlerle nasıl donanmış hale geldiğini görmektedir. Ziraatte, sanayide, madencilik ve nakliye ekonomisinde velhasıl iktisadi hayatın bütün kollarında Türkiye’nin nasıl akla sığmaz bir süratle bir asırlık bir mesafeyi bir on sene içinde aldığını görmekteyiz. İktisadi kalkınma, içtimai düzen ve ileri bir cemiyet olmanın bütün şartlarını muayyen bir nizam ve ülkü içerisinde nasıl hep birden ele alınıp tahakkuk yoluna konmuş olduğunu vatandaşlar görmektedir. On sene evvelle bugünü vatandaşlar kıyaslayabilmekte ve hükümlerini vermiş bulunmaktadırlar. İşte bu şartlar ve bu vasat, ayaklanmanın şartları ve vasatı değildir. O halde bir takım suni ve uydurma yollardan ve sözlerimin başında arz ettiğim şekilde bir ayaklanma hareketi tahakkuk ettirme değil midir?”

“YALAN HABERLER VE KORKUNÇ DEDİKODULARA DİKKAT”
“Memleket, hazin, elim ve meşum tecrübelerin sahası haline getirilmek isteniliyor. Tekrar arz ediyorum, bir veya muayyen bir zümre türlü yollardan ele alınıp, elde bulundurulacak ve bu hareket haline getirildikten sonra veya hareketin içinde yuvarlanan bir kartopu gibi büyütülmek ümidine bel bağlanılarak teşebbüslere girişilecek, diğer taraftan da vasata hazırlanmak için vatandaşın heyecanı her an kamçılanacak. Bu sebeple mütemadiyen yalan haberler, korkunç dedikodular, tahripkar şayialar ortalığa salınacak, her yerde vatandaşın idraki zaafa, iradesi felce uğratılacak. İşte usul bu, taktik bu.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://dizifilmsinema.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 425
Kayıt tarihi : 27/05/08

Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler   Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeSalı Mayıs 27, 2008 1:00 pm

27 Mayıs bayramınız kutlu olsun!
İHSAN DAĞI

27 Mayıs 1960, demokrasiye darbe vurulan tarihtir; milli iradeye yönelik bürokratik başkaldırının başlangıcı... Demokrasimiz hâlâ bu darbeyi atlatabilmiş değil. Sivil siyasetin içini kemirmeye devam ediyor. Ne Demokratlar unutabiliyor başbakanlarının katledilmesini ne de idamlara sevinenler izin veriyorlar unutmaya. Tehditler savuruyorlar krizler çıkarıp. Seçilmiş başbakanlar da 'idamlık gömlek'leriyle geldiklerini haykırıyorlar. Yani kimse unutmadı 27 Mayıs'ı... Demokratlar için travma, darbeciler için nadir bir zafer anı...
Siyasal sistem üzerinde de bütün ağırlığıyla duruyor 27 Mayıs'ın mirası, seçimlerde askerî rejimlere net siyasal mesajlar veren milli irade beyanlarına rağmen. Nasıl kurtulabilirdik ki? Demokrasinin içini boşaltanlar, milli irade üzerinde vesayet kuranlar baştacı edildi darbeden hemen sonra. Darbecilerden cumhurbaşkanları seçtiler, kontenjan senatörleri atadılar. Bu darbenin ardındadır ki her cumhurbaşkanlığı seçimi bir krize dönüştü, meşhur ifadeyle askerî okullara giren her öğrenci mesleğinin en yüksek kariyeri olarak genelkurmay başkanlığını değil cumhurbaşkanlığını gördü. 1961 Anayasası'yla milli iradenin üzerine bürokrasiyi 'kuma' olarak getirdiler. Egemenlik artık salt milletin ve Meclis'in değil 'yetkili devlet organlarının'dı, yani atanmış bürokratların. Milletin egemenliğine ortak koşan bu anayasayı 'en özgürlükçü anayasa' olarak sundular. Üstelik bu yalana sağın liderleri de sahip çıktı. '1961 Anayasası bize bol gelmişti' Süleyman Demirel'in ifadesiyle. 12 Mart rejimiyle iş tutup daha da 'daralttılar' özgürlükleri.

'Fazla özgürlükçü' olan 27 Mayıs anayasasıyla devletin başına MGK'yı getirdiler. Milletin temsilcileri ile 'devletin bürokratlarını' eşitleyip vesayet demokrasisini iyice kurumsallaştırdılar. 1960 darbesi bu ülkeye TSK İç Hizmet Kanunu'nu da hediye etti. Darbe yapanlar, darbe yapacaklara kılıf hazırladı bu yasanın 35. maddesiyle... Cumhuriyeti 'korumak ve kollamak' gibi lastikli bir ifadeyle demokrasinin ve sivil siyasetin tepesine Demokles'in kılıcını astılar. Keyifleri estiği zaman bu kılıcı alıp vurdular demokrasinin başını. Siyaset kurumu da seyretti... Bırakın 1961 Anayasası'nı, onun 1982 versiyonunu bile tümüyle değiştirmeye kalkışan 'reformist' ve demokrat hükümet, TSK İç Hizmet Yasası'nın en azından 35. maddesini değiştirmek gerektiğine ilişkin bir öneri getirdi mi? Biliyorum, böyle bir değişikliği CHP ve MHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğini ve mahkemenin de TSK 35'i tümüyle kaldırmayı veya değiştirmeyi Anayasa'nın 'değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez' hükümleriyle ilişkilendirip iptal edeceğini. Her gün darbe sözünün edildiği, 'ordu göreve' pankartlarının açıldığı bir ülkede darbenin hukuksal zemini olarak 1960 darbecilerinin kurduğu bir düzenek tartışılmaz mı en azından? Peki, 1960 darbesine kadar Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı olan Genelkurmay Başkanlığı'nın yeniden eski hiyerarşiye dönmesi söz konusu mu? 'Teklif dahi edilemez' sözlerini duyar gibiyim. Neden, biliyor musunuz? Çünkü, bu ülke gerçekte 27 Mayıs darbesinden hiç kurtulamadı, 27 Mayıs'ın kurduğu vesayet demokrasisinden hiç çıkamadı.

Geri dönersek... Menderes'in mirasını yiyenler Menderes'in idamından daha bir ay sonra darbeci komutanların önüne oturup Gürsel'in cumhurbaşkanlığını, Demokratların affedilmeyeceğini, Yassıada kararlarının eleştirilmeyeceğini kabul etmeselerdi sivil siyasete üç-beş yıl gecikmeli geçerdik ama geçtiğimiz şey demokrasi olurdu, milli egemenliğin üstünlüğü olurdu. 'Meclis'i açmazlar, seçimleri geçersiz sayarlar' tehdidine boyun eğerek demokrasinin içini boşalttılar. Miraszedeler 'sizin demokrasiniz böyleyse biz yokuz' diyebilselerdi, cuntacıları CHP ile baş başa bıraksalardı, kaç yıl daha gidebilirdi ki ordu gözetimli CHP iktidarı... Ama öyle yapmadılar; 'paşa paşa' imzaladıkaları protokol aslında vesayet demokrasisinin 'vesikası'ydı.

Pragmatist sağ siyasetçiler 1960'larda demokrasiyi kevgire çevirdiler. Merkez sağ, Demokrat Parti'ye ve Menderes'e yapılanı 'sineye çekmeseydi' bürokratik vesayet milli iradeyi çökertemezdi. 'Bildirici' yargıçların 27 Mayıs 'coşku'suna 'diğerleri' de katılmalı...

İHSAN DAĞI
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://dizifilmsinema.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 425
Kayıt tarihi : 27/05/08

Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler   Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeSalı Mayıs 27, 2008 1:00 pm

“Türkiye'ye Yapılmış En Büyük Kötülüğün” yıldönümü

Bugün 27 Mayıs: İlk darbenin kırk sekizinci yıldönümü… 27 Mayıs ihtilali, bu topraklara yapılmış en büyük kötülüktür.

Sonraki darbelerin temelini oluşturmuştur…

Dört askeri müdahalenin de arkasında ABD-NATO vardır.

27 Mayıs'ın fanatik destekçileri yine “darbe özlemi” içinde yanıp tutuşuyorlar; ancak “Ankara'daki Washington” Yapılanması artık hakimiyetini yitirmiş olduğu için amaçlarına ulaşamıyorlar.


* * *
Kısa bir süre önce, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan idamları ve darbe hukukunu övmüş; böylelikle “27 Mayıs'ın Eli Kanlı Katilleri”ne koltuk çıkmıştı...

1960 darbesini “devrim” olarak nitelemişti, Çölaşan…

27 Mayıs'ın gerçek yüzünü saklayabilmek için üretilmiş bir yalandır, bu “devrim” edebiyatı…

27 Mayıs Darbesi, bütün damarlarında ABD'nin dolaştığı “gayrı milli” bir operasyondu.

İhtilalin can destekçileri olan yargıçlar ve rektörler de “darbeci katiller”in işbirlikçileriydi.

Şimdilerde bildiriler yayınlayarak, dış destekli Statüko hesabına Türkiye'yi yeni istikametinden döndürebilmek için çabalayan yargıçlar ve rektörler cenahının 27 Mayıs'a özlem duyduğu açıktır.

Danıştay Başsavcısı, “27 Mayıs Faşizmi”ni yere göğe sığdıramadığı malum konuşmasında; “idamların coşkuyla karşılandığını” öne sürüyor; “Menderes aslında cumhuriyete ihanetten yargılanmalıydı!” diyordu…

Tarihi gerçekleri ters yüz etmek için sarf edilmiş kin dolu bu cümle, kesinlikle masum olan “eski başbakan”ın başına gelenlerle ilgili çarpıcı hakikatleri ortadan kaldıramaz…

Yassıada Mahkemesi'nin finalde hangi kararı alacağı onu kurgulayanlar tarafından kabus filminin başında “sahibinin sesi” yargıca tebliğ edilmişti:

Yassıada yargıcı Salim Başol'un bir haklı itiraz üzerine “Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyerek konuyu kestirip atması bundan dolayıdır.

Adnan Menderes hakkındaki iddiaların tamamı Anayasa'ya aykırıydı…

Aleyhindeki “deliller” de kurgusaldı!

Örneğin, ihtilali yapan Milli Birlik Komitesi Menderes'in kasasına iç çamaşırı koydurtarak masum başbakanı iftira atmak suretiyle suçlamıştı:

Bu gerçeği, Menderes asıldıktan iki yıl sonra MBK'nin bir başka üyesinin (Sıtkı Ulay) kendisine itiraf ettiğini avukat Burhan Apaydın tam kırk beş yıl sonra açıklamıştır.

Menderes'e idamından dört buçuk saat önce kasten yapılan “prostat muayenesi” masum başvekilin uğradığı işkenceler zincirinin “küçük” bir parçasıdır!

27 Mayıs'ın “Utanmaz Zalimleri” Menderes'i aşağılamak, ıstırap çektirmek ve mahkemede kendisini savunamaz hale getirmek için en aşağılık işkence yöntemlerini denemekten çekinmemişlerdir: Bu konudaki sır perdesinin aralanacağı günler de gelecektir!


* * *
Menderes'in kalemi neden mi kırılmıştı?

Türkiye'ye yapılmış olan “en büyük ihaneti” keşfetmiş olduğu için!

Bir başka deyişle, “Washington'a Bağlı Gizli Devlet Yapılanması”nın “kitabına” aykırı davrandığından dolayı, “milli ve yerli refleksleri” nedeniyle idam edilmiştir…

Mesela, NATO'nun Ankara'ya dayattığı “Ordu'da Personel Reformu” kisvesi altındaki “büyük tasfiye”ye direnmişti, Menderes…

27 Mayıs Darbesi'nden hemen sonra (Ağustos'60) Milli Birlik Komitesi, 7200 subayı emekli ederek ABD-NATO'nun “emirlerini” yerine getirivermişti…

“27 Mayıs Devrimi” ha!


TAMER KORKMAZ
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://dizifilmsinema.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 425
Kayıt tarihi : 27/05/08

Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler   Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeSalı Mayıs 27, 2008 1:00 pm

Menderes’i kim devirdi?

MEHMET ALTAN


Bugün 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin yıl dönümü... Ve soru şu:

‘Menderes’i kim devirdi?’

İsterseniz, gelin cevabı 1986 yılında yayınladığım ‘Süperler ve Türkiye’ adlı kitabımın 99. sayfasından itibaren okuyalım:


1961 yılında yapılacak olan genel seçimler için dönemin başbakanı, çıktığı gezilerde, halka alım gücünün artırılacağını söylemektedir.

Ayrıca yeni yatırımlar vaat etmektedir.

Nitekim 1960 yılının mayıs ayında seçimler için verilen bu yatırım sözlerinin bir kısım ödenekleri 1960 bütçesine dáhil edilmiş ve bütçe bu nedenle 387 milyon TL açık vermiştir.

Bu açığın Batı kaynaklarından karşılanması söz konusu değildir.

Batının sağlayamayacağı dış fonları bulmak için Adnan Menderes ve iktidarı gözlerini Sovyetler Birliği’ne çevirmiştir. Ancak, 27 Mayıs Devrimi ile Batının çok tehlikeliÈ bulduğu bu girişim önlenmiş olacaktır.

* * *

Olay daha sonraları, dönemin aktif ve öndeki diplomatlarının anılarına da yansıyacaktır, bunların anlamlı ve kısa bir özeti şöyledir:

‘... Zorlu’nun, Amerikalılarla, yardım meselesinden arası açılmıştı. Yeni krediler için çare arıyordu.

Bir sabah, odasında onu, çok dalgın ve düşünceli buldum.

O tarihte bloklararası ‘yumuşama’ başlamış ya, başta ABD, bütün NATO ülkeleri SSCB İle yakın alışveriş ilişkilerine giriyorlar, ‘ayağını sürüyen’ sadece Türkiye.

Semih Günver ortaya bir fikir atıyor:

‘...Biz niçin bazı yatırım projelerini Moskova’ya finanse ettirmiyoruz?

Böylece belki Amerikalıları da harekete geçirir, yardıma teşvik edebiliriz.

(Zorlu’nun) galiba bu fikre aklı yattı.

Başbakanla görüşmüş, meseleyi derinleştirmişler: 1960 Temmuzunda Moskova’ya gitmek, hem siyasi, hem iktisadi görüşmeler yapmak kararını almışlar...’

* * *

O dönemin Tahran Büyükelçisi Mahmut Dikerdem, hatıralarında, Moskova ziyaretinin anlamını, F.R. Zorlu’nun, kendisine şöyle açıkladığını naklediyor:

... evet bu ziyaret, dış politikamızda bir dönüm noktası olabilir, çünkü ‘soğuk savaş’ döneminde ABD’nin müttefiki olmanın gereği, SSCB ile ilişkilerimizi, alçak düzeyde tutmaktı.

Mademki ABD, Moskova ile diyalog kurmanın kendileri için zamanı geldiğine inandılar; bizim de vakit yitirmeden, SSCB ile normal ve giderek dostça ilişkiye yönelmemiz zorunludur.

Moskova ziyaretini Amerikalılara danışmadan düzenledik, çünkü danışırsak, engellemek isteyeceklerini biliyorduk. Sovyetler önerimizi hemen kabul ettiği gibi...’

* * *

İşin arkasını, yine Semih Günver’den dinleyelim:

‘... Ankara’daki ABD Elçiliğine niyetlerimiz hakkında, gerekli bilgiler verildi. Görünüşte normal karşıladılar.

(Oysa) CIA’nın derhal harekete geçtiği, ziyareti önlemeye çalıştığı intibaı alındı.

Washington, Moskova ziyaretinden hiç mi hiç hoşlanmamıştı. 1947’den beri ABD’nin dümen suyuna girmiş bir ülkenin hükümeti,, ilk kez kendi başına harekete tevessül ediyordu.

Amerikalılar, Rıza Şah Pehlevi’yi uyardılar. Türkiye nereye gidiyordu?...’

Lafı uzatmaya ne hacet, bildiğiniz gibi Menderes ve Zorlu’nun 15 Temmuz 1960 Moskova ziyareti gerçekleşmemiştir: Ankara, sadece öteki NATO müttefiklerinin yaptığını yapmak istemişti; oysa ABD’nin gözünde onun yeri, onun statüsü demek başkaydı: Başka ve aşağı!’

* * *

Türkiye’deki ‘kökü’ içerde sanılan büyük siyasal çalkantıları ‘yeryüzü konjonktürüne’ bakmadan anlamak mümkün değil...

İşte onların çok dramatik olan bir tanesinin yıl dönümü bugün...

Menderes’i kim devirdi?

Cevap yukarda...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://dizifilmsinema.yetkin-forum.com
 
Hatırla Sevgili Basında Çıkan Haberler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DiziFilmSinema :: YERLİ DİZİFİLMLER :: HATIRLA SEVGİLİ-
Buraya geçin: